Ana SayfaMakaleHocam Hacı Hasan Rami Yavuz Efendiyle 6 Yıl

Hocam Hacı Hasan Rami Yavuz Efendiyle 6 Yıl

1960 yılında (27 Mayis ihtilali sonrası ) , 13 yaşlarında, Âlim, Fâdıl, Ârif-i Billah, Mürşid-i Kamil, Merhum Hacı Hasan Efendi’nin Medresesinde okumaya başladık, Abim Hacı İsmail Efendiyle birlikte. 1966 Haziranında, 19 yaşlarında İcazet alarak Köyümüze döndük, Vekil İmamlık kadrosuyla İmamlığa ve Askere gidinceye kadar Medrese usulü ders okutmaya başladık.   Daha sonra Yüksek Okul bitirdiysek […]

1960 yılında (27 Mayis ihtilali sonrası ) , 13 yaşlarında, Âlim, Fâdıl, Ârif-i Billah, Mürşid-i Kamil, Merhum Hacı Hasan Efendi’nin Medresesinde okumaya başladık, Abim Hacı İsmail Efendiyle birlikte. 1966 Haziranında, 19 yaşlarında İcazet alarak Köyümüze döndük, Vekil İmamlık kadrosuyla İmamlığa ve Askere gidinceye kadar Medrese usulü ders okutmaya başladık.
 
Daha sonra Yüksek Okul bitirdiysek de, temeli böyle bir Zat’ın Rahle-i Tedrisinde atmak nasib oldu hem de Hamdolsun iyi oldu. Sonraki öğrendiklerimizi, O temel üzerine inşa etmiş olduk.
 
İhtilale rağmen, Merhum Hacı Hasan Efendi’nin Medresesinde, ara vermeksizin derslere devam ediliyordu. Sadece Cuma günleri tatil yapılır, haftanın 6 günü ders okunurdu.
 
Merhum Hacı Hasan Efendi’nin resmî vazifesi, Çaykara Merkez Vaizliği olduğu için, haftada iki gün, Cuma ve Salı günleri, Çaykaranın Merkez Camiinde, cemaate vaaz ederdi.
 
Medrese Tahsilini, kendi Köyünde, Of-Çaykara Medreseleri Müfettişi, Köylüsü, Velizade Merhum Tayib Zühdü Efendi’den ikmal etmiş, Hafızlığını ise, Askerlikten sonra ve kısa zamanda tamamlamış , İyi bir Hafızdı.
 
Ezandan yaklaşık bir buçuk saat evvel, Çaykara Camiinde Kürsüye çıkar, Kürsüde duran Kadı Beyzavi Tefsirini açar, hazırladığı notlarını cebinden çıkarıp önüne koyardı.
 
Mukaddimeden sonra, O günkü vaazın konusuyla ilgili Âyet-i Kerimeyi okur, önce Fıkıhla ilgili bazı meselelerle başlar, Cemaatın toparlanmasıyla asıl konuya geçerdi. İyi bir Hafız olduğu için, Konuyla ilgili, değişik sürelerdeki Âyet-i Kerimeleri, biz diyelim Onbeş, siz deyin yirmibeş Âyet-i Kerimeyi ve çok sayıda Hadis-i Şerifi okuyarak vaaz ve irşadlarına devam ederdi. Durup dinlenmesi yoktu, haftanın yedi günü doluydu hem de tam doluydu.
 
Hocası Merhum Tayip Zühdü Efendi’nin Kabri, Köyün yukarı mahallesinde olduğu için her zaman değil ama fırsat buldukça ziyaret eder, Kur’an-ı Kerim okur ve dua ederdi. Ancak, hem Çaykaraya inerken hem de Çaykaradan eve dönerken, Hocasının kabrinin yanındaki Caminin göründüğü, Velioğlu sırtına geldiğinde okur, Hocasının ruhuna bağışlar, ondan sonra yola devam ederdi. Merhum Babasının Kabri Sarıkamış’ta, Allahuekber dağlarında olduğu için onun için ne yapardı bilmiyorum, ama Merhume Validelerinin Kabri, Mahalle Camii’ne giden yolun hemen altındaydı, hem giderken hem de eve dönerken, Validelerinin Kabrine okuyup dua etmeden geçmezdi.
 
Katıldığı Cenazelerde hep Yasin-i Şerif okunurdu ve uzunca dea ederdi.
 
Örnek olarak, bir gün Sabah, bizim de içinde olduğumuz gurubun derslerini okuttuktan sonra, benimle gel dedi. Yolda giderken, Paçanlı Müderris, Âlim, İdris Efendi’nin vefat ettiğini ve onun Cenazesine gittiğimizi söyledi ve gittiğimizde, yıkamak için onu bekliyorlardı, suyunu dökmek için bizi de yanına almıştı. Biz döktük, o yıkadı, sora cenaze namazını kıldırdı, definden sonra, Yasin-i Şerif okundu ve gine kendi usulünce uzun bir dua etti.
 
Bu Cenaze bir Âlim Cenazesidir, gerek yok demeden, Mezarın başında durup “Telkin” vermişti.
 
“Yukari Ogene” Köyünde Merhum Hafız Mehmet Hacımüftüoğlunun İcazet Cemiyetine beraberinde gitmiştik. İcazetin tek vaizi olduğu için uzun bir vaaz ettikten sonra, uzun bir dua etmişti.
 
İcazet sona erdikten sonra, buradan, ” Aşağıogene” ye kadar yürüme gidelim ve Meşayihden Muhammed Efendi’nin Kabrini ziyaret edelim dedi. Vardığımızda, Yasin-i Şerif okunmuş ve dua etmişlerdi. Kabir evin tam önünde idi. Biz okurken Merhumun torunu gelmiş ve duadan sonra evine davet edip ikramda bulunmuştu.
 
Merhum Hacı Hasan Efendi, Tabir caizse, bölgenin Sultanul Uleması idi. Her gittiği toplantıda son konuşma ve dua Ona bırakılırdı. Dilediği kadar vaaz eder sonra dua ederdi.
 
Yani, Başta Mehmet Okuyan olmak üzere, bazı kendini, Dünyayı ve Dini bilmezlerin iddia ettikleri gibi, Kur’an-ı Kerim’i, sadece ölülere değil, başta dirilere, talebelerine, cemaatlere okur ve anlatırdı, bunun yanında ölülere de okur ve dua ederdi. Ama daha çok dirilere okur ve okuturdu. Yöredeki Âlimler de böyle idi.
 
Bizce çok önemli bir yönünü ifade edelim:
 
Merhum Hacı Hasan efendi, Farz olan Haccını 1950’li yılların başında yapmıştı.
 
Şirketler tarafından defalarca ve ısrarla ve de bedava Hacca götürülmek istendiği halde, derslere ara vermemek için, böyle cazip teklifleri reddederek sürekli rahlesinin başında beklemiş, en son dersi okuttuktan yaklaşık 1-2 saat sonra, her zaman yaptığı “Aklımız başımızdayken, namazlarımız kazaya kalmadan, kimseye muhtaç olmadan, az ağrı, âsan ölüm, Selamet-i İman-ı Kamille, huzuruna varmayı nasib eyle” duasının kabulü bereketiyle 30 Mart 1982’de 73 yaşında Mevlasına varmak üzere Dünyadan hicret etmişti.
 
Bütün bu hizmetleri, maddî bir karşılık beklemeden, sadece Allah rızası için ve Hocalarından almış olduğu emaneti, kendisinden sonraki nesillere ulaştırmak için yapıyordu, şahidiyiz.
 
Bizim dönemimizde, dersli idi ama kendisini, Tarikat dersi vermeye yetkili görmediğinden, ders almak isteyenleri veya kendisinin uygun gördüklerini, ya Haci Ferşad Efendinin Halifesi Holaysalı, Karahasanzade Merhum Hacı Mehmed Efendiye veya Trabzon’da, Beşikcizâde Merhum Hacı Abdurrahman Efendilere yönlendirirdi, fakat 1967-68 yıllarımda, İstanbul- İskenderpaşada Mehmet Zahi Kotku (Rahmetullahi Aleyhi) Efendi’den Seyri Sülükünü tamamladıktan sonra Tarikat-i Aliyye-i Naşibendiye’nin Gümüşhanevî Dergahı Meşayihleri Silsilesine dahil olmuş ve ders vermeye başlamıştı.
 
Hem zâhirî hem de Tasavvuf ilimlerine vâkıf olduğu için, medresedeki tedrisatının yanında, bir tarafta da Tasavvuf ders ve irşadına devam etmekteydi.
 
İstanbul’dan son gittiğimiz ziyaretinde, sohbet esnasında, birkaç kez, “artık biz yaşlandık bundan sonra vazife sizlerin” demişlerdi.
 
Vaiz olarak Samsun-Bafra’ya tayinimizden birkaç ay sonra, bir gece rüyada, talebelerinden bir çoğunun da bulunduğu bir kalabalıkla birlikte namaza kalkılmıştı ve bize, “geç namazı sen kıldır” deyip İmamlığa geçirmişlerdi.
 
Sabahleyin uyanınca “hayırdır inşallah” deyip ziyaretine gitmeye hazırlandık.
 
İzin almak için Müftülüğe gittik, Talebesi olan Müftü Kasım Akçay Hocaya niyetimizi ve rüya gördüğümüzü söyleyince, “bugün benim işlerim var onları halledeyim yarin birlikte gidelim” demesi üzerine, eve döndük. Aradan belki bir saat kadar geçmişti, Müftülüğün Resmî arabası kapıda durdu. Aşağıya indim, hayırdır dedim. Müftü bey sizi istiyor dedi görevli. Müftülükten yeni çıktım bir şey mi var deyince, galiba Hocanız vefat etmiş dediler.
 
Gittik, hayatta iken yetişemedik ama, son hizmeti, yıkaması, Techiz-ü Tekfini, Müftü Kasım Akçay Hoca ile bize nasib oldu.
 
Ruhu şad olsun, Derecesi Âlî, Mekanı Cennet, Makamı Firdevsi Âlâ olsun.
 
Allah (Celle Celalühü), Livâul Hamd Sancağı altında ve Cennette, Resülüllah (Sallellahu Aleyhi ve Sellem) Efendimize komşu eylesin. ÂMÎN.
 
اللهم اسكنه جنتك وارحمه رحمة واسعة