Merhumu nasıl bilirsiniz?
Öncelikle şunu söylememiz gerekir; “İslamda berâet-i zimmet asıldır.”
Yani; günahsızlık, suçsuzluk asıldır.
İlk bakışta Kelime-i Şehadet getirip Müslüman olan herkes günahsızdır, suçsuzdur.
Namaz kılmak için Camiye gelen, Cenaze namazı kılınmak üzere Cami önündeki musallâya getirilen herkes Mümindir.
Aksi sabit oluncaya kadar, günah işlediğini gözümüzle görünceye kadar veya sahih kaynaktan öğreninceye kadar herkes günahsızdır.
O gözle bakarız, o gözle bakmamız gerekir.
Bu itibarla:
İmam Efendi “bu merhumu hâl-i hayatında iken nasıl bilirsiniz? Mü’min, müvahhid olduğuna şahit misiniz?” diye sorduğu zaman, iki kimsenin iyiliğine şahitlik ederiz:
1- Namazlarını kıldığını, bütün Farz, Vacip, Sünnet ibadetleri yaptığını, bütün nehiylerden, bütün haramlardan, bütün mekruhlardan sakındığını, günahlardan arındığını, hiç birine bulaşmadığını bildiğimiz kimselerin iyi bir mümin, iyi bir Müslüman olduğuna şahitlik ederiz.
Bu şahitlik doğru bir şahitlik olur.
Allah (جل جلاله), herkese böyle olmayı, böyle ölmeyi nasıp eylesin.
2- Cami önündeki Musallâya getirildiği halde bizim tanımadığımız, yaşantısı hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığımız kişinin de iyi bir Mümin olduğuna şahitlik ederiz.
Bu da doğru bir şâhitlik olur.
Çünkü, objektif bakıldığında Müslüman ibadetini terk etmez.
Müslüman haram yemez. Harama el uzatmaz. Harama göz dikmez. İslam’ın bütün emirlerini yapar, bütün nehiylerinden sakınır.
Müslüman böyle olması gerektiği için, yaşantısını bilmediğimiz, ibadetlerini terkettiğini bilmediğimiz, haram yediğini, haram iş yaptığını bilmediğimiz kimsenin iyi bir Müslüman olduğuna şahitlik ederiz, ediyoruz. Gerisini Allah (جل جلاله)’a bırakıyoruz.
Ancak,
Sünnet-i Nebeviyye’yi inkar ettiğini bildiğimiz kişi için, iyi biliriz demeyiz.
Hüküm koymada Resûlüllah (صلى الله عليه وسلم)’i devre dışı bıraktığını bildiğimiz, böylece bir çok harama helal dediğini bildiğimiz, bir çok Farz için “aslı yoktur” diyerek inkar ettiğini bildiğimiz kişi için, iyi biliriz demeyiz.
Kur’an-ı Kerim’den ve Sünnet-i Nebeviyye’den kesin delillerle sabit olan Kaderi, Kabir hayatını, Kıyamet alâmetlerini, Resûlüllah (صلى الله عليه وسلم)’ın İsrâ ve Miracını inkar ettiğini bildiğimiz kişi için, iyi biliriz demeyiz.
Resûlüllah (صلى الله عليه وسلم)’in ve onunla birlikte Allah (جل جلاله)’ın şefaat etme izni verecek olduğu kimselerin şefaatini inkar ettiğini bildiğimiz kimseler için, iyi biliriz demeyiz.
Bu hallerinden vazgeçip tevbe ettiklerine dair bir açıklamada bulunmayanlar hakkında, “merhumu nasıl bilirsiniz” sorusuna; eğer, iyi biliriz; Mümin, Müvahhid, müsallî, müttakî olduğuna şâhidiz dersek, yalan söylemiş oluruz.
İslam’da yalan şahitliği yoktur.
Hatır için de yalan söylenmez.
O halde susarız.
Sessiz kalırız.
Allah (جل جلاله)’ın indirdiği, Resûlüllah (صلى الله عليه وسلم)’ın hem yaşayıp hem de tebliğ ettiği, İslam Âlimlerimizin, Müctehid İmamlarımızın; Kitap, Sünnet, İcma’ ve Kıyas doğrultusunda kayda geçirttikleri doğru İslam’a, dosdoğru inanıp doğru yaşamayı, hayatımıza doğru uygulamayı, hayatımızı böylece sonlandırmayı, arkamızda hüsn-ü şehadet edecek bir topluluğun hüsn-ü şehadetiyle ve ak yüzle Mevlâmız’a kavuşmayı Allah (جل جلاله) cümlemize nasıp ve müyesser eylesin.
Âmin.