Ana SayfaMakaleZekat Fitre ve Bayram

Zekat Fitre ve Bayram

Kelime anlamı artma, temizleme anlamına gelen zekâtın: şeriat yani İslam literatüründeki anlamı: Allah’a ibadet niyetiyle belirli ölçüdeki bir malın belli bir miktarını yine belli kişilere vermeye zekat denir.(1) Zekat hicretin 2. senesinde, ramazan orucundan önce farz kılınmıştır.(2) Muhkem bir farz olan zekatın farz oluşu kitapla (Kur’an-ı Kerimle), mütavatir sünnetle (hadisle) ve mütevatir icma’ ile sabittir. […]

Kelime anlamı artma, temizleme anlamına gelen zekâtın: şeriat yani İslam literatüründeki anlamı: Allah’a ibadet niyetiyle belirli ölçüdeki bir malın belli bir miktarını yine belli kişilere vermeye zekat denir.(1)

Zekat hicretin 2. senesinde, ramazan orucundan önce farz kılınmıştır.(2) Muhkem bir farz olan zekatın farz oluşu kitapla (Kur’an-ı Kerimle), mütavatir sünnetle (hadisle) ve mütevatir icma’ ile sabittir. (3)

Ebubekir el-Razi: zekatın geçikmeli olarak farz olduğunu dolayısıyla servetinin bütününü kaybeden kişi zekatını geçiktirmiş olmasından dolayı tazmin etmesi farz olmaz dedi. Ebul Hasan el-Kerhî: hemen acele ödenmesi farzdır dedi.

İmam Muhammed’den de bu görüş nakledildi. Zira o: “zekâtını ödemeyenin şahitliği kabul edilmez.” dedi. Zekât muhkem bir farzdır, terki mümkün değildir. Inkar eden ise küfre düşer.

Zekât hür, akıllı ve bulüğ çağına ermiş olan, senenin başında ve sonunda ihtiyacından fazla olarak ve borcunu çıktıktan sonra nisaba malik olan her müslümana farzdır.

Bu tariften anlaşıldığı üzere zekatta sekiz şart aranmaktadır.

Beşi mal sahibinde üçü de malın kendisinde. Mal sahibinde aranan şartlar: 1.Buluğ cağına ermiş olmak 2.Akıllı olmak. 3.Müslüman olmak 4. Hür olmak 5. Borçsuz olmaktır.

Malda aranan şartlar ise: 1.Tam bir nisaba ulaşmış olmak 2.Hakikaten veya hükmen artmakta olmak 3.Üzerinden bir yıl geçmiş olmaktır.(4)

Kur’an-ı Kerimde Zekât:

Kur’an-ı Kerimde zekat verme anlamında otuz yerde zekat kelimesi zikredilmektedir. Bunlardan iki yerde yalnız olarak geçen zekat kelimesi 28 yerde namazla birlikte zikredilmektedir. Bunlardan sekizi “namazı kılın ve zekatı verin.” şeklinde emir olarak zikredilmektedir. Ayrıca birçok yerde sadaka ve infak ( ödeme , harcama) kelimeleriyle ifade edilmektedir. Bu da islâmda namaz ve zekâtın çok önemli ibadetler olduğunu göstermektedir. Zira namaz bedenle Allah’a itaatın simgesidir. Zekat ise malla Allah’a itaatın simgesidir. Ben mislümanın diyen mükellef herkesten bu görevlerin istenmesi diğer görevlere de geçişi sağlamakatadır. Namaz kılarak Allah’a itaat eden kişi beden yönünden uyulması gereken herşeye uyacağını taahhüt etmektedir. Zekât vererek Allah’a itaat eden kişi ise mâlî yönden Allah’ın emirlerine uyacağını taahüt etmektedir. Namaz ve zekât herşeyi halletmez ama bunlarsızda olmaz. Bunun içindir ki geçmiş ümmetlerde de namaz ve zekât emri ön sıralarda gelmektedir. Kur’an-ı Kerimin Embiya süresinde bazı peygamberlerin özellikleri ve karşılaştıkları hususlar anlatıldıktan sonra “ve hepsini emrimizle doğru yol gösteren imamlar yaptık. Kendilerine hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı, zekât verneyi vahy eyledik. Onlar hep bize ibadet ediyorlardı. (asla putlara tapmıyorlardı.)” (Enbiya süresi 73) buyurulmaktadır. Ayrıca ismail (a.s) dan bahsedilirken “o ümmetine namaz kılmayı ve zekat vermeyi emrederdi, o rabbı katında kendisinden razı olunan birisi idi.” (Meryem Süresi 55) buyurulmaktadır.

Ayrıca kitap ehlinden bahsedilirken onlara da namazın ve zekâtın emredildiği şöyle ifade edilmektedir. Halbuki onlar (kitap ehli olanlar), ancak Allah’a, onun dininde ihlas sahipleri olarak, diğer bâtıl dinlerden islâma yönelerek ibadet etsinler, namazı gereği üzere kılsınlar ve zekâtı versinler diye emrolunmuşlardır. İşte bu emredildikleri şey, dost doğru hak dindir. (Beyyine süresi 5)

Kitap ehli namazı düa şekline dönüştürüp abdestsiz, rukû ve secdesiz sadece el kaldırıp düa ederek ibadet etme şekline dönüştürdükleri için Kur’an-ı Kerimde onlara hitaben: “Hakkı batıla karıştırıpta bile bile hakkı gizlemeyin (Peygamber a.s ‘ın vasfını tevratta bulamadık diyerek hakkı örtmeyin.) (Bakara Süresi 42)

(Müslümanların namazı gibi) namazı gereği üzere kılın, onlar gibi zekât verin ve rukû eden mü’minlerle birlikte sizde rukû edin.”(Bakara süresi 43) buyurularak hem namazı kılmaları, hem zekâtı vermeleri ve hemde namazı rukû ve secdeli olarak islamda emredilen şekliyle yerine getirmeleri, ayrıca hazreti peygamber (s.a.v) başta olmak üzere müminlerle birlikte namazı kılmaları kendilerine emredil-mektedir. Işte bunlar geçmiş ümmetlerin de namaz ve zekat başta olmak üzere islamın temel hükümleri ile mükellef olduklarını göstermektedir.

Ancak bu hükümleri değiştir-meleri veya bir kısmını kaldırmaları yüzünden Kur’an-ı Kerimde müslümanlar uyarılmakta, kendilerine benzetmek için kurdukları tuzaklara düşmemek için dikkatleri çekilmek üzere şöyle buyurulmaktadır. “kitap ehlinden bir çoğu, benliklerindeki kıskançlık yüzünden sizi, imanınızdan sonra küfre döndürmek ister. Hemde gerçek kendilerine ayan-beyan olduktan sonra…Allah, savaşetmek veya cizye almak hususunda (size) emredinceye kadar, onları bağışlayın ve kınamayın. Şüphesiz Allah herşeye kadirdir.

Namazı gereği gibi kılın, zekatı verin ve hayır işlerden nefisleriniz için önden her ne gönderirseniz, Allah katında onun sevabını bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görücü ve karşılığını vericidir.” (Bakara süresi 109-110)
Bu ayetlerden daha önceki ümmetlerede namaz ve zekat farz olduğu ancak bunu değiştirdikleri, müslü-manların da değiştirmeleri için çeşitli plânlar hazırlaya-bilecekleri bunuda hasetliklerinden dolayı yaptıkları yönünde uyarı verildiği anlaşılmakatadır. Bu itibarladır ki dostluk bağlarını kurmada da “sizin veliniz ve yardımcınız ancak Allah’tır ve onun peygamberidir, birde ruku eder bir halde namazı kılıp zekatı vererek iman edenlerdir.” (Maide süresi 55) buyurularak müslümanların kimlerle dostluk kurması gerektiği de belirlenmeketedir.

İslamda zekatın farz olduğunu bildiren ayeti kerimelerden bazı örnekler:
1.”Namazı gereği üzere kılın, zekatı verin ve peygambere itaat edinki, rahmete kavuşturulasınız. (Nur süresi 56)

2.”O halde Kur’andan kolayınıza geleni okuyun, namazı kılın, zekatı verin, Allah için (diğer hayır yollarına) halisane harcayın. Nefisleriniz için (bu dünyada) peşin olarak ne hayır işlerseniz, onun sevabını Allah katında daha hayırlı ve mükafat bakımından daha büyük bulacaksınız. Bir de Allah’tan mağfiret dileyin; çünkü Allah, Gafurdur, Rahimdir. (Müzemmil süreis 20)

3.”Artık namazı gereği üzere kılın, zekatı verin. Allah’a ve peygamberine itaat edin. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Mücadele süresi 13)

Ayrıca namaz kılanları öven ve mükafat vadeden ayetlerdende bazı örnekler verelim:

1.”Nice adamlar vardırki, ne bir ticaret, nede bir alış veriş, Allah’ı zikretmeketen (Ona ibadet etmekten ve emirlerine bağlanmaktan), namazı gereği üzere kılmaktan ve zekât vermekten kendilerini alıkoymaz. Onlar, öyle bir günden (kıyametten) korkarlarki, o günde kalpler ve gözler korkudan halden hale döner kıvranır.”

2.”Allah’u teala faizle geleni mahveder ve sadakaları verilen malı artırır ve Allah israrla haram yiyen kafirle ziyade günahkar olan hiçbir kimseyi sevmez. Iman edip salih ameller işleyen, namazı kılan ve zekatı veren kimselerin, rableri katında muhakkak mükafatları vardır; ve onlara hiçbir korku yoktur mahzun da olacak değillerdir.” (Bakara süresi 276-277) buyurulmaktadır.

Sünnette (Hadiste) Zekât:

Zekâtla ilgili, hadis kaynaklarında yüzlerce hadis bulunmaktadır. Bunların hepsini zikretmemize burada imkan yoktur. Ancak islam fıkıhcılarının delil olara kullandığı hadisleden bazılarını önemine binâen yazmaya çalışacağız.

1. “İslam beş şey üzerine bina edilmiştir. Allahtan başka hiçbir ilah olmadığına, onun var ve bir olduğuna ve Muhammed (s.a.v)’in onun resülü olduğuna şehadet getirmek, namaz kılmak, zekat vermek, oruc tutmak ve hacca gitmektir.” (5)

2. Cibril hadisi diye bilinen hadisde ” Ey Muhammed (s.a.v) Bana haber ver, anlat Islam nedir?” şeklindeki soruya Resulullah (s.a.v) şöyle cevap verdi: “Islam Allah’tan başka ilah olmadığına, onun var ve bir olduğuna ve Muhammedin onun kulu ve resulu olduğuna şahitlik etmen, namaz kılman, zekat vermen, oruç tutman ve gücün yetiyorsa hacca gitmendir.” (6)

3.Muaz bin Cebel (r.a) Yemene vali olarak gönderirken, Resulullah (s.a.v) ona şöyle emretti: “Sen kitap ehli olan bir kavme gideceksin. Onları, Allah’tan başka hiç bir ilah olmayıp sadece onun var ve bir olduğuna ve benimde onun resûlü olduğuma şehadete davet eyle. Egere bu davetinden dolayı sana itaat ederlerse, hergün ve gecede üzerlerine beş vakit namazı Allah’ın farz kıldığını onlara bildir. Eğer bundan dolayı da sana itaat ederlerse, zenginlerden alınıp fakirlere ödenecek olan zekatı üzerlerine, Allah’ın farz kıldığını onlara bildir. Eğer bundan dolayıda sana itataat ederlerse, onların mallarının en iyilerini almaktan sakın . Mazlumun (bed) düasından korun, çünkü onunla Allah arasında perde yoktur. “(7)

4.Resulullah (s.a.v) müslüman olup biat etmek üzere gelenlerden biat almak için ileriye sürdüğü şartlardan birisinin zekat olduğunu Ibn-i Hasasa şöyle anlatıyor: “Biat etmek için Resulullah (s.a.v) a gittim. Allah’tan başka hiçbir ilâh olamdığına, sadece onun var ve bir olduğuna ve Muhammed’in onun kulu ve resûlü olduğuna şehadet getirmeyi, namazı kılmayı, zekatı vermeyi, islam haccı olan farz haccını yapmayı, ramazan ayı orucunu tutmayı ve Allah yolunda cihad etmeyi bana şart koştu. Dedimki ey Allah’ın resulu vallahi bunlardan ikisine gücüm yetmez, yapamam. Bunlardan biri cihad diğeri de zekâttır. Çünkü cihattan kaçanlar Allah’ın gazabı ile döner dediler. Korkarımki cihada katılırsam nefsim yaşamaya tamah eder de ölmeyi istemez. Zekata gelince vallahi birkaç koyun ve on deveden başka birşeyim yoktur. Onlar da ailemi ve eşyalarımızı taşımak içindir. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v) elini çekti. Elini sallayarak cihad yok, zekât yok öyleyse cennete nasıl, niye gireceksin dedi. Bunun üzerine ben de ey Allah’ın resûlü ben sana biat ediyorum dedim. Ve şartların hepsi üzerinde biat ettim.” (8)

5.Abdullah bin Ömerden; Resûlüllah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Insanlarla, Allah’tan başka hiçbir ilâhın olmadığına, Allah’ın var ve bir olduğuna Muhammedin de Allah’ın resûlü olduğuna şehadet getirinceye kadar, namazı kılıncaya kadar ve zekâtı verinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunu yaptıkları takdirde islâm hakkı için verilecek cezaların dışında canlarını ve mallarını benden korumuşlardır. Hesapları ise Allah’a aittir.” (9)

6.Enes bin Malik’ten; Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Insanlarla Lailahe illallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunu dedikleri takdirde ve bizim kıldığımız namazı kıldıklarında, bizim döndüğümüz kıbleye döndüklerinde ve hayvanlarını bizim kestiğimiz gibi kestiklerinde canlarına ve mallarına dokunmak bize haram olur. Ancak islam hakkı için verilen cezalar hariç hesapları, Allah’adır.”(10)

7.Ebu Hureyre (r.a) dedi: Resulullah (s.a.v) vefat edip Ebubekir ondan sonra halife seçilince ve bedevilerden küfredenler de (Zekatı vermeyeceklerini söyleyerek) küfredince Ömer (r.a) Ebu Bekir (r.a) dediki: Insanlarla nasıl savaşırsın? Halbuki Resulullah (s.a.v), “Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet getirinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Kim Allah’ta başka ilah olmadığına şehadet getirirse Islam hakkı için olan ceza hariç malını ve canını benden korumuştur. Hesabı ise Allah’a aittir.” Buyurdu. Ebu bekir (r.a): Vallahi namazla zekatın arasını ayıranla mutlaka savaşırım. Zira zekat malın hakkıdır. Vallahi,Resulullah (s.a.v)’a ödemekte oldukları bir hayvan bağını (bazı rivayetlerde bir keçi oğlağını diye geçmektedir) benden men edecek olurlarsa buna karşılıkta onlarla savaşırım. Bundan sonra hattabın oğlu Ömer (r.a) dediki: Vallahi bu aziz ve celil olan Allah’ın,zekatı vermeyenlerle savaşmak konusunda Ebubekirin göğsünü açmasından başka bir şey olmadığını gördüm ve onun hak olduğunu bildim. (11)

İslam Fıkıhcılarına göre Zekât:

Yukarda bir kısmını zikrettiğimiz ayet ve hadislere dayanarak islam fıkıhcıları ve mezhep imamları zekatın, islamın rukunlerinden bir tanesi olduğunda ittifak etmişlerdir. Ayrıca zekatın para cinsinden olan servete otlamakla beslenen hayvanlara, ticaret mallarına, Meyva ve ekinlere farz olduğunda ittifak etmişlerdir. Yine zekatın hür, müslüman, buluğ cağına ermiş, aklî dengesi yerinde olanlara farz olduğu üzerindede ittifak etmişlerdir. Ve yine zekat verecek olan kişinin zekat vermeden önce niyet edip sonra zekat vermesi halinde ancak zekatının sahih olacağı üzerinde ittifak etmişlerdir.(12)

Biz burada toplumumuzu yakından ilgilendirmesi bakımından zekat verilmesi gereken mallardan iki tanesinin üzerinde durmak istiyoruz. Bunlardan birincisi altın, gümüş, para cinsinden olan servet Ikinciside ticaret mallarıdır.

1.Altın, gümüş, döviz ve paraların zekatı:

20 miskal yani 84.8 gr ve daha fazla altını olanların zekat vermeleri farzdır. Bunun karşılığı 24 ayardan 1717,- Hfl veya 423 milyon 152 bin Türk lirası, 22 ayardan 1554,- Hfl veya 382 milyon 953 bin Türk lirası tutmaktadır. Bu miktar altını olan ister altın olarak isterse bir başka paraya çevirerek değerini öder.

84.8 gr altını olan bir müslüman ya 2.12 gr altın veya bunun karşılığı Türk parası veya döviz olarak öder. 84.8 gramdan yukarı olan meblağın sadece fazla olanının değil tamamının zekatını ödemesi gerekir. Örnek olarak 100 gr altını olan birisi 84.8 gramı düştükten sonra geriye kalan 15.2 gramın değilde 100 gramın tamamının zekatını ödemesi gerekir. Bu konuyu bazıları yanlış bildiğini öğrendiğimiz için özellikle dikkat çekmek istedik. Altın ve gümüş, hanımların zinet takısı olması halinde de gine zekatını ödemeleri farzdır. Ancak altın ve gümüşün dışında kıymetli taşlardan yapılmış süs eşyalarını, ticaret maksadıyla değilde sadece zinet için kullanan hanımlara bunlardan dolayı zekat farz değildir.

2.Ticaret Mallarının Zekâtı :

İş yerlerinde, depolarda, insanların üzerlerinde ve çantalarında bulundurdukları her türlü satılık eşya nisaba dahildir. Her hangi bir konuda ticarete başyan kişi kurduğu işin üzerinden bir sene geçmesi halinde sene sonu blancosunu çıkartacaktır. Iş yerinde bulunan mallarını o günkü satış değeri üzerinden hesaplayacaktır. Alacaklarını üstüne ilave edecektir. Ayrıca nakit parası varsa onu da ilave edecektir. Bunların bütününden eğer varsa piyasaya olan borçlarını düşecektir. Geriye kalanın %2,5 kadarını zekat olarak verecektir.

Senetlerin ve hisselerin zekâtı:

Son dönemlerde yaygınlaşan ticaret şekillerinden biriside hisse ve senet ticaretidir. Hisseyle senet birbirlerinden ayrı şeylerdir. Senet uzun vadeli borçlanma karşılığında ve belli zamanlarda sabit faizinin ödeneceği kararlaştırılan ve üzerinde anlaştıkları bir vakitte de ana paranın ödeneceğini belgeleyen bir vesikadır.

Bunun kazancı haram olmakla birlikte zekat zamanı geldiğinde zekâtının ödenmesi gerekmektedir. Hisse ise ortaklık için istenen ana paraya eşit ölçüde o şirketin bizzat kendisine ortak olduğunu belgeleyen bir vesikadır. Bu vesika hak sahibinin bölüşme esnasında kazançdan kendi payına düşenden hakkını almak hakkını sağladığı gibi şirketin zarar etmesi halinde payına düşen miktarda zararı üstlenme yükümlülüğünü vermek-tedir. Bundan dolayıdır ki böyle bir şirkete ortak olanların sene sonunda kardan pay almaları helal kabul edilmiştir. Bu tarzda herhangi bir şirkete ortak olanlar o şirketin, bina ve makineleri gibi demirbaşları karşılığında payına düşene zekat ödemesi gerekmemektedir. Ancak işletme sermayesi olarak kullanılan nakit paradan kendi hissesine düşenle sene sonunda almış olduğu kar payının zekatını ödemesi gerekmektedir. Örnek verecek olursak 1 trilyon ortaklıkla kurulan bir fabrikanın arsası, binası, makinaları ve içinde bulunan demirbaş eşyalarının 500 milyar tutarında olduğunu kabul edecek olursak bundan dolayı zekât ödemek gerekmez. Geriye kalan nakit, hammadde veya işlenmiş satışa hazıır 500 milyar tutarındaki meblağdan hissesine düşenle birlikte aldığı kar payının zekâtını ödemek gerekir.(13)

Zekâtın Verileceği Yerler:

Zekâtın verileceği yerler Tevbe Suresinde belirlenen şu yerlerdir. “Sadakalar (zekatlar), Allah tarafından bir farz olarak ancak onlar içindir. Fakirler, miskinler, zekat toplayıcıları, kalpleri müslümanlığa ısındırılmak istenenler, mükatep köleler, borçlular, Allah yolundaki gaziler ve yolda kalmışlar. Allah Alîmdir (herşeyi bilir), Hakîmdir (doğru hükmeder.” (Tevbe Süresi 60) Bu ayette geçen sınıflardan herbirine zekat verilir Müellefeyi Kulub varlıklı olduğu halde yeni müslüman oldukları halde kalpleri islama ısındırılmak istenen kişilerdir. Resulullah (s.a.v) bunlara zekat vermeyi bir ihtiyaç saymıştır.

Hz. Ebubekir’in hilâfetinin ilk senesinde de bunlara zekat verilmiştir. Daha sonra zekattan paylarını almak üzere maliye işlerinden sorumlu olan Hz. Ömere geldiklerinde, bizim daha önce size zekat vermeye ihtiyacımız vardı. Çünkü zarar vermenizden çekiniyorduk. Şimdi ise islam izzet buldu, devlet istikrara kavuştu. Artık size zekat vermeye ihtiyacımız yok. Güç kullanacaksanız buyurun diyerek zekattan onlara pay vermedi. Hz. Ömer’in bu görüşünü başta Hz. Ebubekir olmak üzere bütün sahabi kabul etti ve icma hasıl oldu. Günümüzde bazıları bu uygulamadan dolayı Hz. Ömer’in Kur’an’ın hükmüne muhalefet ettiğini, Kur’anın hükmünü kaldırdığını iddia etmektedirler. Bu iddia eğer kör inaddan kaynaklan-mıyorsa büyük bir cehaletin ürünüdür. Çünkü ne Hz. Ömer ne Hz. Ebubekir nede diğer sahabiler “müellefeyi kulub” a zekat olmaz demiyor. Sadece o gün zekat almaya gelenlere artık siz zekata mustahak değilsiniz demektedir. Kur’anın bu hükmü devam etmektedir. Nezaman böyle bir gruba zekat vermek icab ederse verilir.

Günümüzdede böyle kişiler düşünülebilir hatta yararlı da olur. Bu şuna benzer abdestin farzı dörttür. Fakat iki ayağı dizkapağından kesilen insanlar için üçe iner. Daha sonra ameliyatla ayakları yeniden takıldığı takdirde abdesttin farzları tekrar dörde yükselir. Müellefeyi kulub da aynen böyledir.

Fitre:

Kısa adı fitre olan “sadaka-ı fidr” e, orucun bitmesiyle vacip olmasından dolayı “zekâtül fıdr”, nefsi temizleyip amellerin sevabını artırdığı için de bedenin zekatı anlamında “zekâtül beden” denir.

Fitre vermek vaciptir. Fitrenin nisabı (zenginlik ölçüsü) aynen zekatın nisabı gibidir. Aralarındaki fark zekat nisabının üzerinden bir tam sene geçmesi gerekir. Fitre nisabının üzerinden ise sene geçmesi şart değildir. Ramazan içinde dahi maddi durumu iyi olmayan bir insan arefe günü veya bayram sabahı bayram namazından önce varlıklı duruma gelse fitresini ödemesi vacip olur.

Fitre oruç esnasında bilmeden yapılan hataların keffareti sayılacağı için esas vacip olduğu vakit bayram günü sabah namazının vaktinin girmesiyle başlar. Bayram namazına başlayıncaya kadarki sürede devam eder. Ancak bu kısa vakitte verecek ihtiyaçlı kişi bulamama ihtimalinden dolayı daha önceden ödenmesi de caizdir. Fakat bayram namazından sonraya kesinlikle bırakmamak gerekir. Önemli bir mazeretinden dolayı bayram namazından önce ödeyemeyenler daha sonra gene ödeyeceklerdir, ama öncekinin yerini tutamadığı kesindir.

Yukarda anlattığımız ölçüde fitre ödemesi gereken kişi kendi fitresiyle birlikte küçük çocuklarının ve bakmakla mükellef olduğu insanların da fitresini ödemesi vaciptir. Bu cümleden olarak bayram sabahı bayram namazından önce dünyaya gelen bir çocuk da dahil küçük yaştaki çoçuklarının her birinin fitresini ödemek vacip olur. Eşinin fitresini onun isteğiyle ödeyebilir. Fakat ödemek mecburiyetinde değildir. Fitre ve zekat anne baba ve her iki taraftan dedeler hariç bir de evlat ve torunlar hariç, muhtaç olan her türlü yakınına ve akrabaya verilir.

Bir fitre, insanın kendi yediğinin ortalamasından bir günlük yiyeceği karşılayacak miktarda olmalıdır. Daha çok ödeyen ise daha hayırlı bir iş yapmış olur.(14)

Bayram:

Bayram; ramazan boyu yemeden içmeden ve hertürlü istek ve arzularından kendilerini alıkoyarak oruç tutan müslümanların ve ailelerinin, orucun bitimiyle sevince kavuştuğu ve vaadedilen mükâfata kavuşmakla manen huzur bulduğu bir gündür. Bayram günü sabah namazının vakti girince bir miktar bir şeyler yiyerek sabah namazını mescidde kılmak üzere çıkmak en iyi olanıdır. Camiye giderken mümkünse çocukları ve cami müsaitse hanımları da camiye götürmek eftaldir. Çünkü bayram herkesin bayramıdır. Sahih hadis kaynaklarına baktı-ğımızda Resulullah (s.a.v) efendimizin bayram namaz-larını mescidin dışında musalla denen açık sahada kıldığı ve bu musallaya çocukları ve kadınları da hatta adet ve lohusalık hastalığı gibi özrü olanlarıda topladığını görmekteyiz. Ancak burada bir şeyi de doğru anlamak gerekiyor Resulullah (s.a.v) kendilerine cuma namazı ve bayram namazı mecbur olmayanlar arasında kadınları saymaktadır. Cumaya ve bayrama gelebilen hanımların gelmesi başkadır, farz veya vacip olduğu için gelmek mecburiyetinde olmaları başkadır. Hanımlara cuma namazı ve bayram namazı mecbur olmamakla birlikte katılmalarında da bir sakınca yoktur. Ve katıldıkları takdirde vaaz dinlerler , kendi aralarında birbirleri ile görüşürler, namaza iştirak ederek sevabından nasiplerini alırlar. Ama bütün bunları yaparken erkeklerle aynı safta kesinlikle olamayacakları gibi mescidlere girip çıkmaktada erkek kadın karışımına meydan vermemeye ve kıyafetlerinin islamî tesettüre uygun olmasına kesinlikle uymaları gerekir.

Dipnotlar:

(1) Ebu Bekr b. Ali el-Haddâdî Cevhere 1/146 Fazilet neşriyat 1978 Istanbul.
(2) Muhammed Emin Ibn-i Abidî-Reddül-Muhrat-Dar-ul-Kütüb el Ilmiyye 1994 Beyrut
(3) Cevhere 1/146
(4) El-Mevsilî Abdullah b. Mahmud, El-ihtiyar 1/99 Cağrı yayınları 1984 Istanbul
(5) Buhâri Sahih, imam nr.7,Müslim iman 19,20,21,22 Tirmizî iman 2534, Neseî iman 4910.
(6) Müslim Sahih Iman nr.9, Tirmizi iman 2535, Neseî iman 4904 Ebu davud el-sunnah 4075.
(7) Buhârî Sahih zekat 1401, müslim iman 27,28, Tirmizi zekat 567
(8) Ahmed Müsned – Müsned-ul Ensar nr. 20946
(9) Buhârî Sahih Iman nr.24
(10) Buhârî Salat salat nr. 379
(11) Müslim Iman nr. 29
(12) Muhammed b.Abdurrahman el-Dimeşki Rahmet-ul-Ummeh fi ihtilâf-il Eimme 71-72, Dar-ul-Kütüb el-ilmiyye 1995 Beyrut
(13) El-Sedlân Salih b. Gânim Zekât-ul-Eshum vel-Senedat 13-17 Daru Belensiye Riyad H.1417
(14) El-Ihtiyar 1/123-124

Ramazan İlmihali